Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ mensuplarının 17-25 Aralık'ta yaşanan hukuk ve emniyet skandallarına, aradan geçen zaman içinde ortaya dökülen haksızlıklara, adaletsizliklere, şantajlara, rezaletlere, 15 Temmuz’da şahit oldukları vahşete rağmen orada kalmaya devam etmelerinin hiçbir izahı kalmadığını söyledi. Erdoğan, Pensilvanya’daki şarlatanın hezeyanlarına kulak vermeye devam edenlerin başlarına gelecekleri peşinen kabul etmiş olacaklarını belirtti.
Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şurasında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ’nün gerçek yüzünü çok önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsünü yaşadığını belirterek, Allah’tan ve milletten af diledi. Şu saatten sonra Pensilvanya’daki şarlatanın, terörist başının hezeyanlarına kulak vermeye devam eden herkes başına gelecekleri peşinen kabul etmiş demektir” açıklamasında bulunan Erdoğan, FETÖ’nün faili meçhul cinayetleri de olduğunun ortaya çıkmaya başladığının altını çizdi.
“Bunları kalkıp açık açık meydanlarda söyleyebilecek noktada değildik”
Türkiye’nin son 3 yıldır çok önemli gelişmelere sahne olduğunu, 15 Temmuz gecesi yaşanan silahlı darbe girişiminin bu sürecin en kanlı ve cüretli boyutunu teşkil ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Devlet ve millet olarak bekamızı yakından ilgilendiren bu gelişmelerin odağında yer alan Fethullahçı Terör Örgütü’nün özelliği, kendisini bir dini yapı, bir cemaat, eğitim-öğretim hizmetinde bulunan kuruluş olarak gösteriyor olmasıydı. Bu hain yapının 40 yıldır toplum içinde kanserli bir hücre gibi yaşayabilmesi ve büyüyebilmesi bu dini değerleri öne çıkartan kimliği sayesinde mümkün olmuştur. Zaman zaman duyardık ‘bunlar silahlı bir örgüt değil.’ Biz de kendilerine ‘yanlış bir tespitin içindesin, bunlar silahı vakti saati geldiğinde en iyi kullanabilecek bir örgüttür’ derdik. ‘Nasıl olur’ dediklerinde ‘bunlar TSK’nın içinde örgütlenmiş ve saati geldiğinde oradaki silahları millete doğrultabilecek karakterde olan bir örgüttür’ diyorduk, inanmıyorlardı. Bunları kalkıp açık açık meydanlarda söyleyebilecek noktada değildik. Sadece bunlar özel toplantılarımızda yaptığımız görüşmelerdi. Şimdi bu ortaya çıkıncı o dostlar gelip ‘haklıymışsın’ demeye başladılar” dedi.
“Bunlara müsamaha gösterdik”
“Milletimiz meşrebi ne olursa olsun ‘Allah, Peygamber’ diyen ibadetlerini yerine getiren, en azından böyle gözüken herkesi, her grubu olduğu gibi bu yapıya hüsnüniyet ile yaklaşmış, mensuplarını da korumuş, kollamış, desteklemiştir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, tek parti döneminden itibaren uzun süre yanlış bir şekilde irtica paranoyasıyla devlet imkanları ile dini cemaatlerin üzerine gidildiği dönemlerde her grup gibi bu yapının da milletin kolların kanatları altında varlığını sürdürdüğünü söyledi. Erdoğan, “Rahmetli Özel, Demirel, Ecevit, hatta biz de farklı görüşlerden siyasetçiler ve devlet adamları olmamıza rağmen bu yapıya iyi niyetle destek olduk. Açık konuşuyorum, şahsen bende katılmadığım pek çok yönleri olmasına rağmen asgari müştereklerde buluşabildiğimiz zannı ile herkesim gibi bunlara yardımcı oldum. Şerif Mardin’in çevre olarak ifade ettiği, daha önce dışlanmış, ötekileştirilmiş tüm kesimleri merkeze taşıma çabamızdan bu kesiminde istifade etmesini sağladık. Yapının başında yer alan kişi ve kadro konusundaki tüm tereddütlerimize rağmen yurtiçinde ve yurtdışında yürütüyor gibi göründükleri yaygın eğitim, yardım, dayanışma faaliyetlerinin hatırına bunlara müsamaha gösterdik, hatta ‘Allah’ dedikleri için müsamaha gösterdik. Dedik ki ‘bir ortak yanımız var’ dedik. İnanın bana aynı menzile giden farklı yollardan birisi olarak gördüğümüz bu yapının sinsi hesapların aleti, aracı, örtüsü olduğunu uzun süre görmedik, göremedik. Aslına bakılırsa 2010 yılından itibaren bu tespiti paylaştığım birçok üst kademe yöneticisi arkadaşlarım var. O yıldan itibaren tavrımız değişti. Özellikle 2012 yılından sonra bu yapıyla ilgili rezervlerimizi çok açık koymuştuk. Bu dönemde hızlanan TSK kadrolarına yönelik operasyonlar ve davalarla ilgili de ciddi şüphelerim oluştu ve yetkilileri ile de bunları paylaştım. Çok yakından tanıdığım, uzun yıllar birlikte çalıştığım bazı komutanlara yöneltilen suçlamaların ve tutuklamaların gerekçeleri beni ikna etmiyordu. Aynı şekilde kamu da ve özel sektörde yapıya mensup kişilerin giriştikleri güç temerküzünden, kendilerinden olmayanlara hayat hakkı tanımayan tavırlarından ciddi olarak rahatsızlık duyuyordum. Fakat o sıralarda meseleyi kendi arkadaşlarımıza dahi anlatmak güçlük çekiyordum. 2013 yılında yaşadığımız 17-25 Aralık darbe girişimi bu hain örgütün gerçek yüzünü ilk defa tüm çıplaklığı ile ortaya koyduğu bir hamle oldu. Bunu dahi birçok arkadaşlarımızla paylaşamadık. Her şey ortadayken ve bu örgütün en başına şahsımı, şema elimize geçti, altında şuanda Başbakanımız Binali Bey, Enerji Bakanımız, oğlum, sizlerin de tanıdığınız iyi bildiğiniz işadamları bu örgütün çatısında görünen isimler oldu. Bunu dahi anlatırken birçok arkadaşlarımız inanmıyorlardı. ‘Bunlar böyle bir şeyin içine girmez.’ Bunlar çok önemli bir operasyonun adımlarını atıyorlar. Hala inanmayanların olduğunu da biliyorum. Maalesef bakıyor ama görmüyor olanların olduğunu biliyorum. Bu noktadan sonra şüphe dönemi bitti, mücadele dönemi başladı” diye konuştu.
“Rabbim de milletim de bizi affetsin”
17-25 Aralık sonrasında özellikle yargıda alınan önlemler olmasaydı bugünkü darbe girişiminin boyutunun çok daha farklı olacağını kaydeden Erdoğan, “Bu darbe girişimi muhtemelen sadece TSK içindeki bir grup silahlı teröristin değil, polisi ile yargısı ile bürokrasinin diğer unsurlarının katılımı ile çok daha büyük bir tehdit olarak karşımıza çıkacaktı. Her şeye rağmen bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin. Peygamberimizin ifadesi ile ‘Müslüman başına sevinecek bir hal geldiğinde hamd eden, sıkıntı geldiğinde sabreden kişidir, çünkü onun böylesi hayırlıdır.’ 15 Temmuz milletçe maruz kaldığımız yakın tarihimizin en büyük sıkıntılarından birisiydi. 79 milyon sabırla, metanetle, dirayetle yürüttüğümüz mücadele sayesinde bu sıkıntıyı defettik. 15 Temmuz gecesi ne kadar kara başlamış sabahı da o derece aydınlık sonuçlanmıştır. Artık bir yandan ülkemize ve milletimize yönelen bu hain saldırının müsebbiplerinden hesap sorma bir yandan da muhasebe yapma zamanıdır. Bir tane sözde profesör, profesör müsveddesi ‘çıkmazlar sokağa, öyle zannedildiği gibi değil’ diyor. Onlar bu milleti tanımamış, bu milletin ruhu ile özdeş olmamış. Ama ben milletime inanmıştım. Milletime inandığım için milletimi meydanlara havalimanlarına davet etmiştim. Fakat Rodos adına giderek, başka yerlere giderek değil, ‘sizin içinizde olacağım’ demiştim. İstanbul Atatürk Havaalanına indiğimizde, terminalin önüne onbinlerce insanın 3 saat içinde nasıl toplandığını görmüştüm. Bu millet büyük millet, imanı güçlü bir millet. Örneğini gördük. Darbeler tarihi bu milleti farklı yazacak, farklı anlatacak. Böyle silahlar, F-16’lar, tanklar yürüyecek, elinde bayrağı ile ona karşı duracak bir millet. Başka yerde yok böyle bir millet. Bazıları bölücü terör PKK örgütü ile özdeş hale getiriyorlar. Ne alakası var. PKK terör örgütünün elinde doğru dürüst silah bile yok. Ama bu FETÖ, milletin vergileri alınmış olan F-16’larla, tanklarla, toplarla, helikopterlerle milletine bomba yağdırıyor. Yeri geldiği zaman zaten onlar beraberler. PYD ile PKK ile beraberler. Biz bunları seçimlerde yaşadık. Onların seçim karargâhlarında onlarla beraber olduğunu, zaten giyimleri ile kuşamları ile biliyoruz. Sırtlarını bize dönerek onların seçim karargâhlarında onlarla birlikte olduklarını zaten biliyorduk, tanıyoruz bunları. Fakat bu yapının mensuplarının 17-25 Aralıkta yaşanan hukuk ve emniyet skandallarına, aradan geçen zaman içinde ortaya dökülen haksızlıklara, adaletsizliklere, şantajlara, rezaletlere, 15 Temmuz’da şahit oldukları vahşete rağmen orada kalmaya devam etmelerinin artık hiçbir izahı kalmamıştır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de ne yaptıklarının farkında olmayan bozguncuların kendilerine ‘ıslah ediciler’ dediklerini söylüyor. Bunların durumu da işler böyle. Bu salondan ilan ediyorum, şu saatten sonra Pensilvanya’daki şarlatanın, terörist başının hezeyanlarına kulak vermeye devam eden herkes başına gelecekleri peşinen kabul etmiş demektir” şeklinde konuştu.
“Her şeyini böyle bir şarlatana ipotek etmiş insana şüphe bakıyorum”
FETÖ’nün en önemli özelliğinin tedvin ve takiyye adı altında iki yüzlülüğü, yalanı, riyayı sürekli maske ile dolaşmayı, ruhsuzluğu mensuplarının karakteri haline dönüştürmüş olması olduğunu belirten Erdoğan “Yüzlerine tükürseniz ‘yağmur yağdı’ diyen, en kutsallarına dahi sövseniz sükut eden, kendi aile mahremiyetlerine dahi saygısı olmayan bu insanların sapkın davaları dinleri haline dönüşmüştür. Halbuki din tektir, o dinin emrettiği bir mümin profili vardır. Hangi dava insanı mensubu olduğu dinin emirlerini inkara götürebilir? Bir ihanet şebekesinin dini motifleri kullanıyor olması onu aklamaya yeterli olabilir mi? Dünyadaki tüm sapkınlar kendi inançlarında samimidir. FETÖ mensuplarının bu yapıya bağlıklarında samimi olmaları, kendilerine söylenen her şeyi sorgulamaksızın kabul etmeleri onların haklılığı değil, itikadi olarak yanlış yolda olduklarını gösterir. Kur’an-ı Kerim’ de onlarca defa aklımızı kullanmamız emrediliyor. ‘Hiç akıl etmez misiz, düşünmez misiniz?’ Bunlar bize emrediliyor. Aklını ve iradesini Allah’a değil bir faniye, üstelik te Amerika’da yaşayan bir faniye ipotek eden bir kişi kendini sorgulamıyorsa onun için yapacak bir şey kalmamıştır. Madem ki sevdiklerimizle haşrolunacağız, öyle herkes kendi yolunda gitmekte serbesttir. Biz ikaz görevimizi yıllardır yerine getirdik. Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet diye tanımladık. Bundan sonra artık tabanı ibadette bile çekinmeye başlıyoruz. O görevi yerine getirmekte bile hala endişe edenler var. Aklını, vicdanını, her şeyini böyle bir şarlatana ipotek etmiş insandan Rabbimizin ‘akıl etmez misiniz, düşünmez misiniz?’ hükmü gereğince ben soru işareti ile şüphe bakıyorum. Bundan sonra her anlamda mücadele, hesap sorma dönemidir. Bu yapının mayasında ikiyüzlülük olduğu için pişman olduklarını söyleyenler konusunda ciddi tereddütlerimiz var. Gerçekten pişman mı oldular? İntikamcı bir düşünce ile söylemiyorum. Yoksa içinde bulundukları ihanet şebekesinin alameti farikası haline dönüşen riyakarlık içindeler mi, anlamakta zorlanıyoruz. Elbette aslolan beyandır, ama hiç kusura bakmasınlar bu tür kişilere karşı gardımızı indirmeyeceğiz. Mümin bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz” ifadelerini kullandı.
“Bunların faili meçhul infazları var”
“Hırsızlık kötüdür, ama en büyük hırsızlık insanların dinini, inancını, ihlasını, ümidini çalmaktır” açıklamasında bulunan ve FETÖ’nün tarihin en büyük hırsızlık şebekesi olarak on binlerce insanın geçmişini ve geleceğini çaldığının altını çizen Erdoğan, “Tarihte bu tarz pek çok örgüt var olmuştur. İsmailiye mezhebinden çıkan ve Hasan Sabbah’ın kurucusu olduğu Haşhaşiler bunun en çarpıcı örneklerinden birisidir. Haşhaşiler tıpkı FETÖ mensuplarının büyük bölümü gibi iyi eğitimli, kariyer sahibi, uzun yıllar kendilerini gizlemeyi bilen, liderlerine mutlak itaati esas alan kişilerden oluşuyordu. Bu durum aynı kişilerin zamanı geldiğinde liderlerinden emir aldıklarında birer katile, canlı bombaya dönüşmesine engel değil, Şimdi birileri FETÖ mensupları için benzer şeyler söylüyorlar. Evet, bunların faili meçhul infazları var, bunların hepsi çıkıyor ortaya. Vatandaşına bomba yağdıranlardan, bir insanın ölümünden tüm insanlığın ölümü murad edildiğine göre bizim inancımıza göre, başka bir şey beklenebilir mi? TBMM bombalandı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bombalandı. Bir hanım kardeşimizin başı vücudundan ayrıldı ve kongre merkezimizin çatısında bulduk. Böyle vicdansızlık olur mu, bunun bizim dinimizde yeri var mı? Askere oradaki topluluğun üzerine bombayı yağdırıyorsun, 5 şehit üç tanesi aynı aileden, bir tanesi de bu hanım kardeşimiz. Aileleri ile görüştüğünüz zaman hiç birisi ‘ne oldu’ demiyor. Hala ‘canımız bu yola feda olsun’ diyor. Bu bir dava için, bir inanç için ancak yapılır. Bu basit bir olay değil. 238 şehit, 2 bin 200’e yakın yaralı, sıradan bir olay değil. Akşamları arıyorum, geçen akşam birini aradım, sol kolunda 10 santim kalmış, diğeri kopup gitmiş. Ben biraz hüzünlü olacak sanıyorum, Gümüşhaneli bir kardeşimiz, neşeyi neşeli konuyor, ‘Cumhurbaşkanım sen nasılsın, senin sesini duydum ya bana yeter’ diyor. Hemen konuşmayı bitirip ‘88 yaşındaki bir annem var, görmesem bile sesini duyayım, hiç olmazsa annemle görüşseniz çok mutlu olacağım’ diyor. Kendisi ile telefonda görüşüyorum, sanki evladının bir kolu gitmemiş, yine bana hala o bana psikolojik olarak adeta tedavi uyguluyor, ‘Cumhurbaşkanım sen nasılsın’ diyor. Aynı şekilde bir albayımız, vücudu delik deşik olmuş, o da aynı dinamizm içinde darbecilere karşı İstanbul’daki kışlada tankları mücadelesi veren bir albayımız, bakıyorum oda aynı. ‘Aman bunlar bitmedi, Cumhurbaşkanım, bunlar ordunun içinde çok var, bu sizi yanıltmasın, kendinizi iyi koruyun’ diyor. Bu noktadayız. Elhamdülillah böyle bir millet olduktan sonra, biz tankların önüne yatan böyle bir millete sahip olduktan sonra Allah’ın izni ile bu badireleri de atlatırız, ülkemizi de bu medeniyet yarışında iyi bir noktaya kavuştururuz. Bu yapının kan kokan, kin kokan, nefret kokan yüzünü görmezden gelip hala ‘eğitim-öğretim’ diyenin, ‘yardım’ diyenin, ‘okul’ diyenin, ‘hizmet’ diyenin ya idraki çalışmıyor ya da kalben bunların safındadır. Bütün okullarına el koyduk. El koymak durumundaydık. Hepsini de onlara referans olan üniversitelere devrettik” dedi.
“Diyanet camiamız artık bu işi üstü örtülü götürmemelidir”
TSK’da da tüm askeri liselerin kapatıldığını, tüm liselerden harp okullarına girme şansı doğduğunu söyleyen Erdoğan, harp okullarının çatısı olarak Milli Savunma Üniversitesinin kurulduğunu, harp akademilerinin de kaldırıldığını belirtti. Erdoğan, “Bütün bunlarla beraber jandarmayı İçişleri Bakanlığına bağladık, jandarmanın sistematiğini de polisin sistemine dönüştürdük. Şuanda artık özlük hakları, sicil felah hepsi İçişleri Bakanlığına bağlı. Dün akşam son adımları da attık, 48 saat içinde yeni görevlendirmelerle tüm jandarma camiasındaki arkadaşlarımız çalışmalarına başlayacaklar. Her yıl bu 30 Ağustos’ta olurdu, şimdi 30 Ağustos’u kaldırdık, artık bugün yarın TSK’daki çalışma süreci başlamış olacak. 17-25 Aralık’tan beri birilerinin dilinde hep şu olurdu, dostlar gelirdi, konuşurduk, Başbakanlığım ve Cumhurbaşkanlığı dönemimde ‘aman gayretullaha dokunmasın.’ Hep bu ifade vardı. Asıl 15 Temmuz’da 238 masumu katleden, 2 bin 197 masumu yaralayan bu katillere hala masumiyet atfetmek gayretullaha dokunur. Asıl bunca insanın zihnini ve kalbini karartmak, mankurtlaştırmak gayretullaha dokunur, zalime merhamet etmek mazluma zulümdür. Türkiye’nin yaşadığı bu tecrübeden yola çıkarak her alanda olduğu gibi dini müesseseler konusunda kendine çeki düzen vermeye ihtiyacı vardır. Ben Diyanet İşleri Başkanımızın bugünkü konuşması sebebiyle, her zaman güzel konuşmaları var ama bugün çok daha anlamlı konuşması sebebiyle kendilerine teşekkür ediyorum. Özellikle de 100 bin gibi bir kadroya sahip olan Diyanet camiamız artık bu işi üstü örtülü götürmemelidir. Hedef sadece FETÖ yoktur, bölücü terör örgütü de bizim hedefimizdir. Bingöl’de 7 polisimiz, ondan önce 6 erimiz PKK tarafından şehit edildi, tüm bunlara karşı bu mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürmemiz lazım. Bizim Kürt kardeşlerimizin bu terör örgütüne prim vereceğine inanmıyorum” diye konuştu.
“Bu musibet bizim için bir fırsat olmuştur"
“15 Temmuz gecesi minarelerden ezanlar salalar okunmamış olsaydı o manevi hava eksik kalırdı. Onlar okununca işin manevi yönü güçlenmiş oldu. Birilerini de rahatsız etti" açıklamasında bulunan Erdoğan, İzmir’de müezzine saldıranlar olduğunu hatırlatarak “Bizde yolumuza kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Çünkü biz ‘bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli’ böyle inanmışız ve böyle yola yürüyeceğiz. Öyleyse bu musibet bizim için bir fırsat olmuştur. Bin 400 yıllık birikimi en güzel şekilde değerlendirerek bünyemizi baştan sona kontrolden geçirecek, eksiklerimizi tamamlayacak, hatalarımızı düzeltecek bir süreci hep birlikte yapmalıyız. Bunu yapmazsak yarın benzer başka sapkınlıklarla uğraşmaya devam ederiz. 15 Temmuz gecesi yükselen salaları duyunca gözünü kırpmadan tankların, uçakların üzerine giden milletimize borçluyuz. Ülkemizin maddi ve manevi tüm birikimlerine sahip çıkarak fitne ve fesat odağı haline dönüşme emaresi gösteren dini, etnik, ideolojik her türlü tehdide karşı tevhid ve vahdet sancağı altında birleşmek mecburiyetindeyiz” şeklinde konuştu.
Erdoğan, emin ve güvenli adımlarla yola devam edeceklerinin altını çizen Erdoğan, Batı’nın bu süreç içinde Türkiye’nin yanında yer almadığını, aksine darbecilerin yanında yer aldığını söyledi. Erdoğan, “Biz de onlara güvenerek değil, bir değerli büyüğümüzün bir sözü vardı ‘onların uçakları, tankları topları varsa be kuzum, bizim de Allah’ımız var’ demişti. Bizim de Allah’ımız var. Şüphesiz ki bizim de tankımız ve topumuz var. Silahlı Kuvvetlerimizin içinde bu alçaklar olduğu gibi bunların karşısında dimdik duran haysiyetli, vatansever, milliyetperver komutanlarımız, subaylarımız, askerlerimiz var. Onlar da bu mücadelede onlara karşı koymanın en güzel sınavını verdiler” dedi.
Son Güncelleme: 03.08.2016 16:14