Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türk Polis Teşkilatının 171'inci kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Polis Akademisi Başkanlığında düzenlenen törende konuştu.
İşte Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları;
Polis teşkilatı bir insanoğlunun en temel arayışına cevap vermek üzerine kurulmuştur. O temel arayış, güvenlik ve emniyettir. Emniyetin olmadığı yerde görevin ifa edilmesi imkansızdır. Bu mesleğe adım atarken zihninizde tutmanızı beklediğimiz en önemli husus bu millet sizin vasıtanızla kendini güvende hissetmelidir. Kudreti olup da şefkati olmayan devlet tiranlaşır. Şefkati olup da kudreti olmayan devlet acizleşir. Sizler halk nezdinde devletin şefkat yüzünü de kudret yüzünü de göstermek için yola çıkıyorsunuz. Kudreti göstereceğiz derken şefkati ihmal etmek, ya da şefkati göstereceğiz derken kudreti ihmal etmek devleti sarsar.
POLİS TEŞKİLATIMIZDAN BEKLENTİLER
Polis teşkilatımız milletten ayrı, halkın üstünde bir güç kaynağı değil halkın içinde halkla beraber ifa edilen bir meslektir.
Bizim polis teşkilatımız kurulduğu andan itibaren bütün milleti kuşatır ve temsil eder.
Diyarbakır'da kahraman özel harekatçımız Süleyman İyikul'un ailesini ziyaret ettim. Nusaybin'de şehit düşmüştü. Aslen Diyarbakır Mazıdağ'lı bir Kürt vatandaşımızın çocuğu idi. Eve gittiğimizde muhterem eşi Zeynep Hanım Osmaniyeli'ydi. Bir Türkmen hanım bir Kürt beyiyle evlenmiş. Birbirinden iki çocuk dünyaya gelmiş. Osmaniye'den kalkan Zeynep'in ailesi Diyarbakır'a gelip rahmetli Süleyman'ın acısını paylaşıyordu. İşte bu örnek polis teşkilatımızı anlatan bir tablodur.
Zeynep kızımız bize eşinden bahsederken 'Hep Sur'u bana gezdirmek istiyordu. Benim büyüdüğüm Sur'u sana anlatamadım, gösteremedim' diye hayıflandığını söyledi. Sur artık polisimize, askerimize jandarmamıza emanettir. Her bir polisimiz hangi vilayetten olursa olsun halkın arasına karıştığında 81 vilayettendir. Her toplum kesimine aynı ölçüde yakın aynı ölçüde uzaktır.
Birlik ve bareberlik vatandaşın her birine ayrım yapmadan güvenlik hissini veren asker, jandarma ve polisimizle mevcuttur. Halkın içinden çıkmış olmakla, halka muhabbet göstermekle sorumlu olduğunuz kadar halka verdiğiniz imajla, algıyla da sorumlusunuzdur.
Buradan ailelere seslenmek istiyorum; ne olur çocuklarınızı polisle korkutmayın. Polis korkulacak değil sığınılacak biridir. Adeta anne, baba, abidir. Herkesin polisle bir tanışması vardır. Konya'dan İstanbul'a ailemle geldikten sonra ilkokula başlamıştım. Dışarıya ailece gezideyken yerde bir kağıt parçası gördüm. Onu almak için eğildim kalktığımda ailem yoktu. Biraz korkmuştum. Etrafımdakiler nerede oturduğumu sordular. Dediler ki, 'Karakola götürün', 'Aman götürmeyin' demiştim. Ama orada o polis amcanın elimden sıcak tutuşunu hâlâ hatırlıyorum. Geçmiş algıları yerle bir etmişti. Birtakım güzel şeyler konuştuktan sonra babamları bulmuşlar. Elhamdülillah sağ salim evimize döndük.
Özellikle çocuklara, gençlere muhabbetle bakın. Vatandaşlara bir şey sorduğunuzda sizin nezdinde güven hissetsinler. 'Bu benim ablam, annem, abim, arkadaşım, dostum' diye düşünsünler. Emniyet teşkilatı milletin bağrından çıkmış sımsıcak bir teşkilattır.
DEVLET İLE VATANDAŞ AYRI DEĞİLDİR
Kamu düzeni hepimizin içinde olduğu bir düzendir. Devlet ile vatandaş birbirinden ayrı değildir. Devlet vatandaşın emrinde ve vatandaş tarafından belirlenen bir aygıttır. Devletin esası insan onurunu korumaktır. Devlet otoritesi ile kamu düzeninin arasındaki fark şudur: Devlet otoritesi dediğinizde otorite kullanma hakkını kendinizde görürsünüz, vatandaşlar da bu işin nesnesi olur. Ama kamu düzeni dediği öyle değildir. Kamu düzeni sözkonusu olduğunda asla taviz vermeyiniz.
Siz kamu düzenini yöneteceksiniz, kamu düzeninden fedakâkarlık edilemeyeceğini göstereceksiniz. Sayın İçişleri Bakanı'nın telefonu aradığında, gerçi sesini her zaman duymak istemişimdir ama içim ürperir: Acaba şehit haberi mi gelecek diye. Bizim görevimiz sizin göreviniz vatandaşlarımızın huzuru için o makamları bir araç olarak görmektir. Sizler başkaları uyuyabilsin diye uyumayanlarsınız. İşte Diyarbakır'da 7 yiğidimiz feda-ı can eyledi. Bu mesleğin en önemli hususu digergâmlıktır. Başkası için fedakarlık yapma arzusudur.
Terörle mücadele sadece suç örgütüylü mücadele değil aynı zamanda bir beka mücadelesidir. Serdar Kazar Pozantı Emniyet Müdürlüğü'nde çalışan arkadaşımız. Elinde mühimmat bittiğinde kendini bombanın üstüne atarak arkadaşlarını koruyan bir yiğidimiz.
BÖYE BİR EMNİYET MENSUBU SELAMLANMAZ MI?
Polislik hayat boyu süren bir meslektir. Yavuz Demirkol, yaralanır, gazi olur. Aradan 20 sene geçer 2015. Vazifeye çağrılır, kepçe operatörü olarak Diyarbakır'a Sur içine göreve gider. Orada bir daha yaralanır. Şu anda Mardin'de yine kepçe operatörü olarak göreve devam ediyor. Böyle bir emniyet mensubu selamlanmaz mı? Sizler göğsünüzü siper ederek varlığınızı ortaya koyan bir mesleğin mensuplarısınız.
Terör bütün dünyanın halkları için en büyük tehlikelerden, belalardan biridir. Herkes terör tehlikesi ile karşı karşıya. Bizim ülkemizin bir farkı var. Biz bir ateş çemberinin içinde terörle mücadele ediyoruz. Etrafımızda en az 6 ülke idare edilemez durumda. Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Yemen, Ukrayna bütün bu ülkeler bize komşu ve her birinden gelecek risk sözkonusu. Bu coğrafya üzerinde devlet kuranlarında sürekli bir imtihan vesilesi kılar. Ya o toprağa sahip olacaksınız ya da o toprak ayağınızdan kayıp sizi yok edecek. Sizler bu mesleği bir milletin beka ve istiklal mücadelesi için seçtiniz.
Gün geldi terörle mücadele konusunda büyük çabalar, fedakârlıklar gösterdik. Gün geldi ihanet şebekelerine karşı omuz omuza mücade ettik. Bir bahara gidiyoruz ama baharımızı karartmak isteyenler var. Uzun çabalardan sonra sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde başlayan özgürlük güvenlik dengesini sağlayan adımlardan sonra 7 Haziran seçimleriyle birileri Türkiye'de siyasi istikrar riske giriyor, Türkiye zaafa uğratmak için en doğru vakit budur diye düşündüler.
Suruç'ta DEAŞ, Adıyaman'da PKK, İstanbul'da DHKP/C, Ceylanpınar'da iki polisimiz evlerinde şehit edildi. Böyle bir tarihi eşikte tarihi bir karar vermek durumundasınız. Geçici bir hükümetin başbakanı olarak siyasi ve hukuki bütün sorumluluğu üstlenerek 23 Temmuz'da operasyonları başlatma talimatını verdim.
Diyarbakır ziyaretimde beni gelecekle ilgili umutlandıran en önemli gelişme, Ulu Cami çıkışında on binlerce Diyarbakırlının bizleri karşılaması, ağırlaması ve 'şehitler ölmez vatan bölünmez' diye haykırmasıydı. Buradan Diyarbakırlı kardeşlerimize, arkadaşlarımıza bir kez daha selamlarımı iletiyorum. İki kesim bundan rahatsız oldu. Birisi terör örgütü ve terör örgütünün siyasi uzantıları. Ben Diyarbakır'a gitmeden önce çağrı yaptılar 'vatandaşlar kepenkleri kapatsın Başbakan'ı protesto etsinler' diye. Elhamdülillah kimse kepenkleri kapatmadı, kimse protesto etmedi.
ÇELİK YELEK GİYMEYİ İŞTE BU YÜZDEN REDDETTİM
Diyarbakır'a sadece kendim gitmekle kalmadım. Eşim zaten gelecekti 9 bakan arkadaşımızla gittim. Bizi kimse kurtaramaz. Ceylanpınar'a gittiğimde riskler olduğuna dair istihbarat bilgileri gelmişti. Şunu sordular 'Acaba başbakanın üzerinde çelik yelek mi var?' Başbakan çelik yelek giyerse, Diyarbakırlı kucaklaşırken o çeliği hissederse kendisini nasıl güvende hisseder? Başbakanın canı herhangi bir vatandaşımızın, askerimizin, polisimizin canından daha kıymetli değil. Diyarbakırlı ile kucaklaşırken çelik yeleği hissetmesin diye bu teklifi reddettim. Bundan sonra böyle bir tedbiri almayacağımı beyan ettim.
Son Güncelleme: 04.04.2016 20:04